AŞKI EVLİLİK DEĞİL ÇİFTLER ÖLDÜRÜR!

AŞKI EVLİLİK DEĞİL ÇİFTLER ÖLDÜRÜR!

AŞKI EVLİLİK DEĞİL ÇİFTLER ÖLDÜRÜR!

Evlilik, en yakın ve en yoğun birlikteliğin yaşandığı, bu nedenle de bir çok biyolojik, psikolojik ve sosyolojik ihtiyaçlara cevap veren temel bir sosyal yapıdır. Bu yapının sağlıklı ve mutlu bir birliktelikle sürdürülebilmesinin ancak sevgi, saygı, samimiyet ve sadakat ile mümkün olabileceğini belirten Aile Terapileri ve Terapistleri Derneği (TERAPİDER), yayınladığı basın bülteninde; sevgi ile saygıyı bitirip iletişimi bozan ve  aşkı öldüren asıl unsurun evlilik kurumu değil de kişilerin bizzat kendileri olduğunu açıkladı.

Hayatın olağan akışı içinde evliliklerde zamanla kadının da erkeğin de ihtiyaçlarının, istek, arzu ve beklentilerinin değişip farklılaşabileceğini vurgulayan TERAPİDER Genel Başkanı Aile ve Evlilik Terapisti Uzm.Dr. Taner CANATAR, konu ilgili yaptığı açıklamada; Bu doğal değişim, eşler tarafından anlayışla karşılanıp kabullenilmez ve uyum sağlanamazsa aralarındaki iletişim bozulur; tartışmalar, kavgalar ve hatta aldatmalar yaşanabilir.  Evlenene kadar, aşk körlüğü içinde olan ve her şeyin hayallerindeki gibi sorunsuz olacağını zanneden çiftler, evlendikten sonra anlaşmazlıklarının, tartışmalarının ve mutsuzluklarının kaynağını evlilik kurumuna yükleyerek bir müddet sonra ‘evlenmeseydik bunlar başımıza gelmezdi’ diye düşünmeye başlıyorlar. Ancak aşkı öldüren, sevgi ve saygıyı bitirip iletişimi bozan evlilik değil, maalesef kişilerin kendileridir. İşin aslı evlenebilmek için kişinin birey olacak olgunluğa erişmesi ve ailesine olan bağımlılığından kurtulması gerekir. Bunu başaramayan biri için evlilik ve anne-baba olma sorumluluğu ağır gelebilir. Mutlu bir evlilik asla şans değil; çaba, emek, sabır, özveri, anlaşma ve uzlaşmanın bir ürünüdür. dedi.    

Eskiden eşler arasında şiddetli geçimsizlik boşanma sebebi olarak görülürken günümüzde ise ‘evlilik yorgunluğu’ adı verilen bir kavramın ortaya çıktığını ifade eden Dr. CANATAR, açıklamasına şu şekilde devam etti;Modern yaşamda evliliğe, ortak paylaşımdan çok kişisel doyumun her an yaşanması gerektiğini  vurgulayan anlamlar yüklenmesi ve de boşanmanın evlilik gibi bir tercih olarak algılanmaya başlanmasıyla birlikte evlilikten beklentilerin karşılanamadığı noktada boşanma oranları giderek artmaya başladı.  Eşlerden her ikisinin de çalışıyor olması ve erkeğin eşine ev işlerinde yeterince yardımcı olmaması, çok odalı evler, yazlıklar, farklı televizyon ve bilgisayarlar vs. çiftleri birbirinden koparıyor ve yalnızlaştırıyor. Bu ise duygusal yönden kopma ve ayrışmalara neden olabiliyor. Oysa evliliğinizin monotonlaşmaması ve yorulmaması size bağlı. Öncelikle bilmelisiniz  ki evlilik, asla işlerden arta kalan zamanlarda idare edilebilecek bir kurum değildir. Bunun için birlikteliğinizi yaşayan bir canlı gibi düşünün. Ona emek ve zaman ayırın, birlikte kaliteli zaman geçirmeye ve beraber yapabileceğiniz hobiler bulmaya özen gösterin, arkadaş, komşu ve akraba ziyaretlerinin önemini göz ardı etmeyin. Nasıl ki her canlının ihtiyaçları varsa evliliğinizin de ihtiyaçları olduğunu unutmayın. Kadın-erkek ilişkisinin öncelikli ihtiyacının şehvet olduğunu, kadının temel ihtiyacının arzu edilmek, erkeğin temel arzusunun ise  ihtiyaç duyulmak olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Erkeklerin görmek, kadınların ise duymak istediği gerçeğini göz ardı etmeden birbirinize değer verdiğinizi gösterin, baş başa vakit geçirin, cinsel hayatınıza özen gösterin. Tüm çabanıza rağmen üstesinden gelemediğiniz bir sorununuz olduğunda da deneyimli bir evlilik terapistinden yardım almaktan çekinmeyin.

 

Bu gönderiyi paylaş